Felsefe

Tanrı Düşüncesi

Tanrı, fenomonolojik dünya çalışmalarından farklı bir kavram. Bunun yanında hiçbir kitap
yok ki bana Tanrı’yı tanımlasın. Sadece insanlığın başından geçen olayları anlatan kutsal kitaplar var.
Elimizde Tanrı’nın varlığını kanıtlayacak hipotezler yok. Dolayısı ile Tanrı kavramı benim kişiliğim gibi
ucu açık bir bilgi. Bu durumda bana hiç kimse Tanrı konusunda kesin bir bilgi veremez. Dinler, Tanrı’yı
pozitif yaptığından, kutsalın, Tanrı’nın karikatürü yapıldı. Cennete oturmuş bizi gözlüyor, biz de sözde
dünyada özgür irade ile yaşıyoruz. Bu nedenle Tanrı bizi ödüllendirecek veya cezalandıracak.

Diğer bir Tanrı görüşü de her şey bende, Tanrı’yı bu dünyada ben yaptım. Yani Tanrı benim deneyim
yaptığım bir durum (onaylama ön yargısı). Başka bir deyişle Tanrı benim dünyada oluşumu teyit eder
gibi bir durum. Bir çeşit Antropomorfik (insan biçimli) bir Tanrı. Bu rasyonel bir Tanrı anlayışıdır. Biz
bu dünyada rasyonel olmak istediğimizden mükemmel, akılcı bir Tanrı bizim düşüncemizi yansıtıyor.

Tanrı’yı, istek ve niyet bağlamında düşünelim. Eğer yaradılış var ise bu bir niyetle doğdu. Yani
yargılama niyeti ile. Bunlar Tanrı’nın pozitif tasvirleri. Ama evreni rasyonel kılmak imkansız, çünkü ne
kadar rasyonel olduğunu bilmiyoruz. Ama Tanrı’dan kurtulmak için Tanrı yok demek de yetersiz.
Tanrı fikri sadece bu ikisi de değil, felsefede daha da karmaşık yapılar var. Belkide bizim isteğimize
göre bir Tanrı yaratmaktan vazgeçersek, her şeyi görmek istediğimiz gibi görme alışkanlığını
hazmedersek bu kaosu çözeriz.

Tanrı inancım yok diyenler Tanrı’dan veya kutsaldan bahsederken neden bahsediyorlar, aslında
bilmiyorlar!

Ben ise, evrende olan ve benim anlayışımdan, bakışlarımdan kaçan her şeyden bahsediyorum. Evrende
hep bizden kaçan bir şeyler var. Deneyimimiz yok, delillerimiz, anlayışımız yok, onları kavramlaştırmak
için yeterli kategorilerimiz yok elimizde. Bizim algıladığımız, dünyanın sadece küçük bir kısmı. Mesela
radyometrik dalgaların spektrumu benim gözümün algıladığından çok daha geniş. Bu nedenle, bir
görüntü elde etmek için alet yapıyoruz ama bu aletler teknoloji, benim gerçek deneyimlerim değil.

Bu şekilde komik bir duruma düşüyoruz. Bilim pozitif, cennette oturan tanrılı inançlar da pozitif.

Neden komik?

Çünkü ikisi de benim için rahat düşünceler.

Biri evren kapalı, karanlık bir oda; evren yapıldı, bitti, konu kapandı, dışarıdan içeriye artık hiçbir şey
girmeyecek diyor.

İkincisinde direnirsek, yani bilimtapar olursak bu seferde dünya benim rasyonalitem ölçüsünde
oluştu, evren benim rasyonalitemin hizmetinde diyorum.

Mesela, bunlardan farklı olarak evreni sınırsız bir orman olarak düşünelim. Yani kapalı bir oda olma
fikrini eleyelim. Çünkü orada duvarlar, limitler var ve bilincim o sınırlarda istediği kadar koşabilir.
Sınırsız bir ormanda olunca yanlış bir yöne gidebilirim. Çünkü orman limitsiz, tanımsız bir yapı, fiili
değil. Sınır olup olmadığını bile bilmiyorum. Çünkü fikrim, bilgim yok. Bu durumda sanal olarak
benden, algımdan kaçanlara bir ad verebilirim, mesela Tanrı derim. Çünkü onu benden kaçtığı için
algılamıyor değilim ama o ormanın içinde esasında kendimi algılıyorum . İşte burada pozitif anlamda
bağlayıcı bir tanrı yok. Bağlayıcı değil ve geçici anlamda benden kaçıyor, yani algısal değil.

Ne demek istedim biliyor musunuz?

İnsan yaşamı evrenin bir tükürüğü. Din, bilim bize halen anlamadığımız bir yapı hakkında bir şeyler
söylüyor. Bu acayip şekilde zarar verici bir durum. Homo Sapiens 120 bin yıldır var ama biz insanın
tarihine bile hakim değiliz daha, o derece cahiliz.

Şüphe önemli bir kavram. Ama gerçek şüphe gördüğün, bildiğin her şeyden şüphelenmek. Onun için
gerçek şüphe yoksa ateistlik bile yoktur.

Yani sonuçta şunu demek istiyorum. Ben Tanrı’yı algılayamadığım, göremediğim her şey olarak
algılıyorum. Yoksa ateistler gibi Tanrı yok fikrinde ısrar edersem onlar ve dindarlar gibi pozitivizme
düşerim, her şeyi bildiğime inanırım.

Bugün benim düşünceme göre doğru yaşayabilmek için Tanrı var mı yok mu?” gibi saçma bir soruyu
aşarak Tanrı’yı tanıyabilmek önemli. Mistik olan sadece Tanrı değil, etik, ölüm, yaşam… mantığımın,
aklımın yakalayamadığı her şey kutsal.

Yazar

  • Gülay Bahadıroğlu

    İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi mezunu Fizik'te doktora yaptı. 1994'den buyana İtalya-Trieste'de yaşıyor. Özel merak alanları felsefe ve sanattır. Evli ve bir çocuk sahibi

Paylaş: